Türkiye'de ve Dünyada Kültürel Sektörlerin Durumu
Yüksek katma değer yaratma potansiyellerine rağmen, kültürel sektörler Türkiye ekonomisinde henüz yeterince büyük bir paya sahip değiller. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de kültürel sektörlerde çalışan birey sayısının toplam istihdam içindeki payı %1, bu sektörlerde üretilen katma değerin Türkiye ekonomisinde üretilen toplam katma değere oranı ise %0,85 dolayında.
Türkiye’nin kültürel ürünler bakımından dış ticaret performansı incelendiğinde ise ilk bakışta olumlu bir tablodan söz edilebilir. Türkiye 2012 yılında tüm dünyaya toplam 7 milyon 361 bin dolar değerindeki kültür ürününü ihraç, tüm dünyadan 3 milyon 687 bin dolar kültür ürününü ithal etti. Öte yandan, Avrupa Birliğine üye ülkelerin ortalama kültür ürünü ihracatı 4 milyon 800 bin dolar, ithalatı 5 milyon 160 bin dolar değerinde. Ancak, ithalat-ihracat rakamları içinde katma değerin payına bakıldığında, Türkiye’nin genel olarak AB ülkelerinin gerisinde kaldığının altını çizmek gerek.
Kültürel sektörler bakımından Türkiye’de lokomotif konumuna sahip olması dolayısıyla İstanbul’un özel olarak ele alınmasında fayda var. İstanbul’da kültürel sektörlerde çalışan birey sayısının Türkiye içindeki payı %52; elde edilen cironun payı ise %75 düzeyinde.
Üretimin yanında, kültürel sektör ürünlerinin tüketimi de İstanbul’da yoğunlaşmış durumda. Türkiye’de tüm kültür ve eğlence harcamalarının %20’si İstanbul’da gerçekleşiyor. Kitap, dergi, basılı medya tüketiminin de %18’lik kısmı İstanbul’a ait. İstanbul’da sinemaya ve tiyatroya giden seyirciler Türkiye’deki toplam seyircinin %40’ını oluşturuyor.
Türkiye içindeki konumuna rağmen, diğer dünya şehirleri ile karşılaştırıldığında, İstanbul kültürel sektörlerin üretim ve tüketim hacmi bakımından geride kalıyor. 2013 Dünya Şehirleri Kültür Raporu’nun karşılaştırmalı verilerine göre:
100.000 kişiye düşen halk kütüphanesi sayısı Paris’te 7; Amsterdam’da 3; Londra’da 5; Toronto’da 4; Şangay’da 2; Hong Kong’da 1; Buenos Aires’te 3; Tokyo’da 3; New York’ta 3; İstanbul’da 0,3.
100.000 kişiye düşen kitabevi sayısı Paris’te 9; Amsterdam’da 7; Londra’da 10; Toronto’da 11; New York’ta 9; Şangay’da 15; Hong Kong’da 23; Buenos Aires’te 25; Tokyo’da 13; İstanbul’da 3.
1 milyon kişiye düşen sinema salonu sayısı Paris’te 85; Amsterdam’da 57; Londra’da 73; Toronto’da 114; New York’ta 61; Şangay’da 28; Hong Kong’da 28; Tokyo’da 25; Berlin’de 77; Sydney’de 64; İstanbul’da 38.
Kişi başı yıllık sinema bileti sayısı Paris’te 4,9; Amsterdam’da 3,1; Londra’da 5,3; Toronto’da 4,8; Berlin’de 2,6; Seul’de 5,6; Sidney’de 4,8; Şangay’da 1; Tokyo’da 2,2; İstanbul’da 0,8.
Bunların yanında, TÜİK ve EUROSTAT verilerine göre Paris’in toplam nüfusunun %4,7’si, Londra’nın toplam nüfusunun %3,8’i kültürel sektörlerde çalışırken İstanbul’un toplam nüfusunun yalnızca %0,9’u bu sektörlerde istihdam edilmiştir. İstanbul’un kültür ekonomisi hacminin Türkiye’nin toplam ekonomisi içindeki payı %1,2 civarında iken Toronto’nun kültür ekonomisinin Kanada’nın toplam ekonomisi içindeki payı %22.
Gelişmiş ülkelerde şehirlerin temel bir kalkınma stratejisi olarak kültür ve sanat aracılığıyla pazarlandığı çağımızda, zengin kültür-sanat altyapısıyla İstanbul yüksek bir potansiyele sahip. Bu potansiyelin bugüne kadar yeterince verimli şekilde kullanılamadığı, sadece 2010 İstanbul Kültür Başkenti Projesi örneğine bakılarak bile söylenebilir. (Projeye ayrılan bütçenin sadece yarısının harcanabilmiş olması, yapılan harcamalarının çoğunun restorasyon çalışmalarıyla sınırlı kalması gibi nedenler projenin verimsiz şekilde uygulandığını iddia etmek için yeterli.) Bundan sonra yapılması gereken, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin bütün şehirlerinde her bir şehrin kendine has özelliklerine dayalı kültür-sanat odaklı yerel kalkınma stratejilerinin geliştirilmesi ve dolayısıyla uluslararası tanınırlığı olan marka şehirler yaratmak yönünde adımlar atılmasıdır.