Pop Müzik Sektörü Çeşitlilikten Yoksun
Ana akım radyolarda ve müzik televizyon kanallarında her gün birtakım pop müzik şarkılarıyla karşılaşıyoruz. Piyasaya çıktıkları anda programcılar tarafından “yeni” birer “hit” olarak tanıtılan bu şarkıların çoğu aslında müzikal olarak birbirlerine çok benziyorlar. Benzer ritim kalıpları üzerine yazılmış benzer makamsal yapılara sahip ezgiler, benzer temaları işleyen şarkı sözleriyle buluşup dinleyiciye ulaşıyor. Bu durum çoğu zaman Türkiye’de pop müzik piyasasında üretilen şarkıların bunlardan ibaret olmasına bağlanıyor. Yani, Türkiye’de müzik üreten sanatçıların kendi tercihleri ve yeterlilikleri çerçevesinde bu şarkıları meydana getirdikleri ve dolayısıyla radyolarda ve müzik televizyonlarında da doğal olarak sadece bu tarz şarkılara yer verildiği sanılıyor. Oysa aslında ana akım müzik medyasının repertuarı, Türkiye’de müzik üreten kişilerin arzından ziyade müzik medyasını yönetenlerin talebiyle belirleniyor.
Türkiye’de her hafta onlarca yeni albüm üretilerek radyolarda çalınmak üzere programcılara ulaştırılıyor. Ana akım radyo yöneticilerinin birçoğu, bu albümleri çalma listelerine alıp almamaya karar verirken genellikle sadece albümü piyasaya çıkaran şirketin ve sanatçının tanınırlığını esas alıyorlar. Hal böyle olunca, her hafta programcıların masalarının üzerinde biriken ve belki içlerinde çok yaratıcı, sektördeki çeşitliliği artıracak ve Türkiye’de pop müziğe yenilik getirecek birçok albüm jelatini bile açılmadan çöpe gidiyor. Yani aslında radyolarda duyduğumuzdan çok daha fazlası müzik sektöründe üretiliyor, fakat müzik medyasının filtresinden geçemeyen onlarca değerli eser dinleyiciye ulaşamıyor. Üretilen şarkı miktarı radyoların çalma kapasitesini aştığı zaman albümlerin belli bir elemeden geçmesi kaçınılmaz. Fakat burada yanlış olan, filtreleme mekanizmasının müzikal kaliteden ziyade reyting ve kârlılık üzerine kurulmuş olması.
Bu filtrelemeyi yapanlar genellikle “halk bunu istiyor” klişesinin arkasına saklanıyorlar. Halkın çoğunluğunun ana akım radyolarda çalınan popüler şarkıları sevdikleri ve istedikleri bir gerçek. Fakat burada kaçırılan nokta, bu isteğin çoğu zaman halkta doğal olarak var olmaktan ziyade büyük ölçüde yapay olarak oluşturulduğu. Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, dinleyicinin beğenisini belirleyen temel etkenlerden biri aşinalık. Yani dinleyici, kulağının aşina olduğu ritimleri ve makamları daha çok seviyor. Ve aşinalık da tekrar tekrar dinlemekle kazanılıyor. Yani halkın radyolarda en çok çalınan şarkıları istemesini sağlayan en önemli nedenlerden biri, sürekli tekrar yoluyla yaratılan bu aşinalık. Bu demek oluyor ki, radyoların repertuarlarının şu an olduğunun aksine müzikal çeşitlilik gözetilerek oluşturulması, uzun vadede dinleyici beğenisinin de çeşitlenmesine yol açacaktır. Fakat serbest piyasa ekonomisi koşullarına göre şekillenen müzik medyasında yenilikleri gözeten bir müzikal çeşitlilik kendiliğinden oluşmuyor. Çünkü radyo ve müzik televizyonlarının yöneticileri, reyting kaybetmemek adına hali hazırda popüler olan şarkıları yayınlamayı daha garanti bir yol olarak görüyorlar. Halka yeni ve farklı şarkıcı ve şarkıları tanıtmak adına çaba sarf etme motivasyonuna sahip olmuyorlar. Sonuç da, pop müziğin hem arz hem talep tarafında standartlaşması oluyor.
Alternatif radyolar ve internet, ana akımda var olamayan her türden eserin dinleyiciye ulaşabileceği mecralar olarak müzikal çeşitlilik adına bir umut olarak görülüyor. Fakat toplumun büyük çoğunluğunun hâlâ sadece ana akım medya aracılığı ile müzik dinlediğinin ve dolayısıyla beğenilerin de büyük ölçüde bu doğrultuda yönlenmeye devam ettiğinin altını çizmek gerek. Bu durumda toplumun müzikal beğeni ve tüketim yelpazesini geliştirmenin yolu, ana akım radyo ve müzik televizyonlarında çeşitliliği artıracak düzenlemeler yapmak ve teşvikler vermekten geçiyor.