UNESCO Kültürel Çeşitlilik Sözleşmesi İmzalanmalı
Bu yıl, UNESCO Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesinin 10. Yılı. Sözleşme, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki farklı kültürel ifadelerin korunması, üretilmeye devam edilmesi ve toplumun her kesimiyle buluşmasının sağlanması amaçlarıyla UNESCO tarafından 2005 yılında düzenlendi ve bugüne kadar 139 ülke ve Avrupa Birliği (AB) tarafından imzalandı. Sözleşmenin Türkiye tarafından imzalanması konusu uzun zamandır hükümet gündeminde yer alıyor ve Türkiye’nin sözleşmeyi imzalaması gerektiği, AB ilerleme raporlarında ve sivil toplum tarafından hazırlanan rapor ve bildirgelerde sürekli olarak vurgulanıyor. Buna rağmen, Türkiye henüz sözleşmenin imzacısı değil.
Kültürel İfadelerin Çeşitliliğin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesine göre “kültürel ifadeler”, bireylerin, grupların ve toplumların yaratıcılığından kaynaklanan ve kültürel içerik barındıran ifadelerdir. Ve bu ifadeler, kültürel etkinlikler, ürünler ve hizmetler aracılığıyla somutlaştırılır, muhtelif sanatsal yaratım, üretim, yayılım, dağıtım ve kullanım biçimleriyle ortaya konurlar. Sözleşmede de belirtildiği gibi, kültürel ifadelerdeki çeşitlilik insanlığın belirleyici bir niteliğidir ve insanlığın ortak mirasını oluşturur. Bu nedenle, herkesin yararı için değer verilmesi ve korunması gereken bir olgudur. Kültürel çeşitlilik, tercihlerin çeşitliliğini artırır ve insani kapasiteler ile değerleri besleyen zengin ve çeşitli bir dünya yaratır. Kültürel çeşitliliğin korunması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi, bugünkü ve gelecek kuşakların yararı için sürdürülebilir kalkınmanın temel bir gerekliliğidir.
Türkiye’de, müzik, sinema, yayıncılık başta olmak üzere tüm kültürel sektörlerde son yıllarda artan bir tek-tipleşme söz konusu. Ana akım medyada ve dağıtım kanallarında yalnızca belli sanatçıların belli türlerdeki ürünlerine rastlıyoruz. Oysa Türkiye’de tüm bu alanlarda birçoğumuz tarafından fark edilmeden kaybolup giden çok daha çeşitli üretimler yapılıyor. Ana akımdaki tek-tipleşmenin en önemli sebebi, kültürel sektörlerdeki ve medya başta olmak üzere kültürel sektör ürünlerini tüketiciyle buluşturan aracı sektörlerdeki özel sermaye hakimiyeti. Özel sermayenin ana hedefi olan kâr maksimizasyonunu kültürel sektörlerde sağlamanın yolu, hali hazırda popüler olan sanatçılara ve eserlere öncelik vermektir. Denenmemiş ya da çok bilinmeyen sanatçı ve eserleri desteklemek ekonomik anlamda risk teşkil eder. Başka bir deyişle, söz konusu sektörler kendi hallerine bırakıldıkları takdirde çeşitliliği gözetmezler. Bu nedenle, kültürel sektörlerde çeşitliliği sağlamak ancak yasal düzenlemelerle mümkün olabilir. Bu anlamda Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi uluslararası düzeyde kabul görmüş önemli bir araç.
Türkiye’de sivil toplum temsilcileri, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana UNESCO sözleşmesinin savunuculuğunu yürütüyorlar. Bu anlamda atılmış en önemli adımlardan biri, 2013 yılında Türkiye Kültürel Çeşitlilik Koalisyonu KEGeP’in (Kültür Endüstrilerini Geliştirme Platformu) kurulmuş olması. KEGeP, Uluslararası Kültürel Çeşitlilik Koalisyonları Federasyonu ve Avrupa Kültürel Çeşitlilik Koalisyonları Birliğine üye olan ve söz konusu örgütlerle birlikte hareket eden bir sivil toplum platformu. KEGeP’in (ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Kültürel İfadelerin Çeşitliliği İhtisas Komitesinin) Türkiye’de gerçekleştirilen kültürel üretimlerdeki çeşitliliği artırmak yönündeki çabalarının sonuç vermesi için UNESCO sözleşmesinin yeni kurulacak hükümet tarafından en kısa zamanda imzalanması önemli bir gereklilik.