top of page

Hükümet Tek-tip Kültürden Mi Yana?

Müzik, film, yayıncılık gibi kültür endüstrilerinin en problemli yanı oligopol yapıda birer piyasa olmaları. Oligopol piyasalarda üretilen gelirin büyük kısmı az sayıda şirket arasında bölüşülür. Geri kalan çok sayıdaki küçük girişimci ise, varlığını sürdürmesine yetecek geliri elde etmekte bile çoğu zaman zorlanır.

Piyasanın oligopolleşmesi, kültür endüstrilerindeki üretim yapısının doğal bir sonucu. Bu endüstrilerde bir ürünü üretmenin maliyeti yüksek, üretilmiş ürünü yaymanın maliyeti ise düşüktür. Örneğin, bir filmin çekilmesi ya da bir albümün kaydedilmesi için önce yaratıcılık değeri içeren bir eser ortaya konması, sonra bu eserin farklı uzmanlıklara sahip kişiler tarafından gerekli teknik ekipman kullanılarak tüketilebilir bir forma sokulması gerekir. Üretim süreci tamamlan ürünün yüz kişiye ulaştırılmasıyla milyonlarca kişiye ulaştırılması arasındaki maliyet farkı ise çok azdır. Bu nedenle, piyasayı kendi haline bıraktığınızda, büyük sermaye sahibi şirketler az sayıda yapımdan çok fazla ekmek yemenin yolunu ararlar. Sonuçta, bu sürecin yarattığı popülerlik kavramı sayesinde tüketici desteğini de arkasına almış olan bir sistem doğar. Belli başlı “starlar” pastanın neredeyse tamamını paylaşırken, bu starların kendi yağıyla kavrulmaya çalışan meslektaşları toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından fark bile edilmezler.

Kültür ürünleri sanatsal değer taşırlar ve evrensel mirasın parçasıdırlar. Dolayısıyla akıbetleri serbest piyasa koşullarına bırakılmamalıdır. Özellikle sektörlerindeki hakim firmalarla çalışma şansı bulamayan (ya da çalışmayı tercih etmeyen) üreticiler, yeni eserler ortaya koyabilmeleri için desteklenmeli, halihazırda üretilmiş her ürünün tüketiciyle buluşmasının yolu açılmalıdır. Son yıllarda gelişmiş ülkeler ve uluslararası örgütler, bu yönde önlem alınması gerektiğinin farkına vardılar. 2005 UNESCO Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi bu doğrultuda atılan en önemli adım. Kültürel alanlarda çeşitliliğin muhtelif sanatsal yaratım, üretim ve dağıtım biçimleriyle ortaya konmasının yolunu açmayı amaçlayan sözleşmeyi bugüne kadar 133 ülke imzaladı. Türkiye ise, sözleşmenin imzalanmasının gerekliliği Ulusal Kültür Politikası Raporu’nda, Avrupa Birliği İlerleme Raporlarında ve 5 Yıllık Kalkınma Planlarında vurgulanıyor olmasına rağmen henüz imzacı değil.

Taraf ülkelerin çoğunda, sözleşmeye dair uygulamaların takipçisi olmak ve konuyla ilgili projeler üretmek amacıyla kurulmuş kültürel çeşitlilik koalisyonları mevcut. Türkiye’de de sivil toplum temsilcileri, hem imza sürecini hızlandırmak hem de kültür endüstrilerinin yukarıda bahsedilen bağlamda geliştirilmesine yönelik çalışmalar yürütmek amacıyla Türkiye’nin kültürel çeşitlilik koalisyonu KEGeP[1]’i 2013’te kurdular. Üstelik bu oluşum, Uluslararası Kültürel Çeşitlilik Koalisyonları Federasyonu’nun da üyesi. Fakat, uluslararası düzlemde daha fazla söz sahibi olabilmenin yolu sözleşmenin tarafı olmaktan geçiyor. Yalnızca taraf ülkelerin yararlanabildiği ve özellikle kültür endüstrilerinin oligopol yapısından dolayı dezavantajlı durumda olan kültür-sanat üreticilerini desteklemek üzere oluşturulmuş Kültürel Çeşitlilik Fonu’na da ancak o şekilde erişebiliriz.

UNESCO Sözleşmesi’ni imzalamak, kültürel sektörlerdeki adaletsizliğin kırılması yolunda önemli bir adım elbette. Fakat, kültürel üretimin çeşitliliğinin korunması ve özellikle küçük üreticinin uzun vadede varlığını sürdürebilmesi, bu doğrultuda bütüncül bir kültür politikasının benimsenmesine ve ulusal ve yerel düzeyde etkin şekilde uygulanmasına bağlı. UNESCO Sözleşmesi de ancak bu politikanın parçası olarak etkili olabilir.

[1] Kültür Endüstrilerini Geliştirme Platformu.

Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page