top of page

Yönetim Biçimi Mediokrasi: Vasatların Egemenliği

Mediokrasi, bir ülkede toplumu yönlendirebilme niteliğine sahip kurumların, eğitim düzeyi, entelektüel birikim, bilgi, beceri ve yetenekleri bakamından vasatın üzerinde olmayan insanlar tarafından ele geçirilmiş olması durumudur. Mediokrasinin egemen olduğu bir düzende bu vasatlık iktidarda başlar ve başta medya olmak üzere kamuoyu üzerinde yaygın etkisi olan tüm yapılara yayılır. Bu yapıların birbirleriyle ve iktidarla olan kuvvetli ilişkileri, sistemin söz konusu vasatlık çerçevesinde devamlılığını garanti eder.

Türkiye’de mediokarasinin popüler müzik alanındaki yansıması kendini en açık şekilde ana akım radyo ve müzik TV kanallarında gösteriyor. Elbette ki istisnaları var, fakat pop müzik yayını yapan “önemli” müzik TV kanallarının ve radyoların başındaki yayın yönetmenleri genellikle müzikal birikimden yoksun kimseler. Bulundukları konumlara ya siyasi iktidarla olan iyi ilişkileri dolayısıyla ya da patronlarını memnun eden reyting/kâr maksimize etme yetileri sayesinde gelmekteler. Hal böyle olunca da bu kurumlardaki yayın politikaları müzikaliteyle ilgisi olmayan kriterler üzerine inşa ediliyor.

Mediokrasinin müzik alanındaki bir diğer önemli yansıması ise (yine iktidar-medya ilişkisiyle ilintili olarak) ana akım televizyon kanallarında yayınlanan müzik yarışmalarındaki jüri seçimleri. Son yıllarda bu tip yarışmalarda jüri üyesi olarak yer alan Mazhar Alanson, Fuat Güner, Özkan Uğur, Bülent Ersoy, Orhan Gencebay gibi müziği bilen ve iyi sesten anlayan müzisyenleri elbette ki ayrı tutmak gerekiyor. Fakat bu istisnalar dışında bu koltuklara oturtulup yarışmacıların (yarışma içindeki) kaderini belirleyen, onların yeterlilikleri konusunda ahkâm kesen ve dolayısıyla toplumu müzik konusunda yönlendiren isimlerin birçoğu aslında bu alanda birer uzman olmaktan çok uzaklar. Şarkıcı kimlikleri dolayısıyla bu konumlara gelmiş olan sözde uzmanların kendi seslerinin yarışan yarışmacıların çoğundan daha yetersiz olması işin ironik taraflarından bir tanesi. Fakat asıl mesele bu da değil. Bir şarkıcı, çok muhteşem bir sese sahip olmasa da kendi şarkılarını kendi yazdığı için veya yorumundaki orijinallik dolayısıyla veya herhangi başka bir sebeple müzik piyasasında kendine bir yer edinmiş olabilir. Bu şarkıcı, kendi sesi çok iyi olmasa bile iyi bir kulağa ve şan tekniği konusunda teorik bilgiye sahip olduğu için iyi sesten anlıyor da olabilir. Böyle birinin bir müzik yarışmasının jürisinde bulunmasında eleştirilecek bir taraf olamaz. Hatta iyi bir kulak ve gerekli teorik bilgiye sahip olan biri kendisi şarkıcı olmasa dahi bu konuda otorite olarak nitelendirilebilir. Ancak söz konusu yarışmalarda jüri koltuğunda oturan kişilerin çoğu tüm bu özelliklerden yoksun. Orada olmalarının tek sebebi, Türkiye’de baştan ayağa hakim olan mediokrasinin kendilerine şöhret olma, kanaat önderi olma, uzman olma, otorite olma şansını tanıyor olması. Tüm yetersizliklerine rağmen bu unvanları hak ettiklerine kendileri bile inanır hale gelmiş bu insanlar, evlerinde oturup bu yarışmaları televizyondan izleyen gerçek müzisyenleri, gerçek uzmanları sinirden yerlerinde zıplatan kararlara ve yorumlara imza atıyorlar, ardı ardına ve sürekli olarak...

Gelinen bu noktada toplumun beğenileri de belirleyici bir etken. Türkiye’de müzik dinleyicilerinin büyük bölümü, hem müzikal icra bakımından hem de otorite olmak için gereken birikim bakımından yetersiz olan isimlere hayranlık duyuyor. Yani toplum söz konusu vasatlıktan memnun! Fakat bu konuda suç toplumun değil, çünkü toplum kendisine ne empoze ediliyorsa onu sever hale geliyor. Vasatlığın takdir gördüğü bir düzen, düzenin güçlülerinin işine geldiği için de topluma sürekli olarak vasatlık empoze ediliyor.

Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page